Avrupa elektrikli araç batarya pazarını Macaristan'na kaptırdı


19.01.2025 - 16:16 Son Güncelleme: 19.01.2025 - 16:16

Avrupa elektrikli araç batarya pazarını Macaristan'na kaptırdı

Avrupa’nın en büyük elektrikli araç bataryası fabrikası Macaristan’da Çinli şirket tarafından kurulacak. 2022 yılında duyurulan projenin bu yıl hayata geçirilmesi beklenirken Batılı yayın organları projeye karşı harekete geçti. Macar siyaset bilimci Thibaud Gibelin, Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi.

Şeker Gayrimenkul

Avrupa’nın yeşil dönüşüm hedefi kapsamında kritik önemde olan elektrikli araçların üretilmesi için önce elektrikli araç bataryalarının üretimi gerekiyor. Küresel pazarın en büyük üretici olan Çinli CATL şirketi, Macaristan’ın sübvansiyon desteğiyle ülkenin doğusunda bulunan Debrecen’de bu yıl Avrupa’nın en büyük batarya fabrikasını kuracak. Fabrikanın kurulacağı 2022 yılında ilan edildikten sonra Avrupa Komisyonu ve Batı Avrupa’yı temsil eden gazeteler fabrikanın Macaristan’da kurulmaması için çalışma yürüttü. Avrupa Komisyonu’nun raporunda Macaristan’ın “yeterince demokratik olmaması” nedeniyle, kurulacak fabrikadan verim alınamayacağı ifade edildi. Euronews’in yayınlarında fabrikanın çevreye zararlı olacağı ve AB’yi Çin’e bağımlı hale getireceği yorumları yapıldı. CATL’ın halihazırda Almanya’nın Arnstadt şehrinde bir fabrikası bulunuyor.

Macar yazar ve Matthias Corvinus Collegium'da (MCC) misafir öğretim üyesi Thibaud Gibelin, konuyu Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin gelişmesine ve özgürleşmesine, Batı Avrupa tarafından ket vurulmaya çalışıldığını ifade eden Gibelin; Macaristan’ın yalnızca gerileyen Batı Avrupa metropolleriyle ilişki kurarak ekonomisini düze çıkaramayacağını vurguladı. Gibelin, Avrupa’nın yaşadığı bütün zorluklara karşı Macaristan’ın akıntıya karşı yüzerek ekonomisini kalkındırmayı amaçladığına ve bu süreçte uluslararası ortaklarını çeşitlendireceğine dikkat çekti.

MACARİSTAN, AKINTIYA KARŞI YÜZÜYOR

Euronews gibi yayın organları ve Avrupa Komisyonu gibi kuruluşlar Macaristan'daki Çin ortaklığıyla kurulacak elektrikli araç bataryası fabrikasına karşı tavır aldı. Burada hem fabrikanın Çin tarafından inşa ediliyor olması hem de Macar hükümetinin AB'deki tutumunun “onaylanmaması” rol oynuyor. Brüksel'in bu projeye karşı tavır aldığını ya da alacağını düşünüyor musunuz? Nedenlerini açıklar mısınız?

Avrupa kendisini ekonomik açıdan bir gerileme ve uluslararası ortaklarıyla artan bir rekabet ortamında buldu. Enflasyon ve Ukrayna'daki savaşın ardından yükselen enerji maliyetlerinin bir sonucu olarak, başta Alman sanayisi olmak üzere Avrupa sanayisinin rekabet gücü azalıyor. Orta Avrupa'nın tamamı için görünüm çok olumsuz. Bu çerçevede Macaristan, ekonomik kalkınma için uygun koşullar bulmaya ve endüstriyel gelişimini akıntıya karşı sürdürmeye çalışmaktadır.

AVRUPA KOMİSYONU BÜYÜK DEVLETLERİN SÖZCÜSÜ

Demir Perde'nin yıkılmasından sonra Orta Avrupa, Batı ekonomilerinin tutsağı olan yardımcı bir pazar olarak Avrupa ile bütünleştirildi. Macaristan şimdi bölgeye açılmak için tüm cephelerde ortaklıklar geliştiriyor. Amaç ekonomik canlılığını ve kendi toprakları üzerindeki siyasi egemenliğini güçlendirmek. Batılı büyük devletlerin bayraktarlığını yapan Avrupa Komisyonu, Macaristan gibi Orta Avrupa ülkelerinin özgürleşmesine pek sıcak bakmıyor.

MACARİSTAN ORTAKLARINI ÇEŞİTLENDİRME ARAYIŞINDA

Bu fabrika Çin'e olan bağımlılığı artıracak mı? Bu açıdan Macaristan'ın güvenliği için bir tehdit oluşturuyor mu?

Debrecen'deki CATL tesisi 7 milyar avronun üzerinde önemli bir yatırımı temsil ediyor. Aynı Çinli şirket tarafından Almanya'nın Arnstadt şehrinde inşa edilmiş olan 1,8 milyar avro değerindeki fabrika ya da İspanya'nın Zaragoza kentinde planlanan yine aynı şirkete ait tesis hakkında ise benzer eleştiriler duyulmuyor. Bir adım geriye gidelim. Çin 2008'den sonra Avrupa'da önemli ölçüde yatırım yaptı ve bu yatırımlar Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden (ODAÜ) ziyade Batı Avrupa ekonomilerinde yoğunlaştı. Bunlar yüksek katma değerli şirketlere yapılan yatırımlardı ve Çin'in teknolojik olarak arayı kapatmasına yardımcı oldu. Biz bunu “ters Marco Polo etkisi” olarak adlandırıyoruz. 2017'den itibaren Avrupa ölçeğinde artan duyarlılık ve ABD'de Donald Trump'ın seçilmesi, Çin yatırımlarının daha fazla kontrol edilmesine ve bu yatırımların azalmasına yol açtı. Oysa ODAÜ’lerin önünde teknolojilerin kaptırmak gibi bir kaygı yoktur. Aksine, yüksek katma değerli bir sanayi ortamının geliştirilmesi için, Batı’nın ivme kaybettiği de göz önünde bulundurulduğunda, ekonomik ortaklıkların çeşitlendirilmesine ihtiyaçları vardır.

Soğuk Savaş'ın sonunda Orta Avrupa'nın ana avantajı “kârlı” olmaktı. Bu süreçte uluslararası anlamda rekabetçi kalabilmenin koşulu yoksul olmaktı. Bu durgunluk, üretimi düşük katma değerli olan ülkelerin kaderidir. Doğrudan yabancı yatırım (DYY), katma değer ülkeyi terk ettiği ve üretim aracı yurtdışından sahiplenildiği için gerçek bir ekonomik büyümeye izin vermez.

TEHDİT, GERİLEYEN BATI AVRUPA’YA BAĞIMLI OLMAKTIR

Macaristan tüm yumurtalarını tek bir sepete koymamaya çalışıyor ve güvenliğine yönelik sözde riskler rakamlarla tartışılmalıdır: Almanya, Macaristan'daki toplam DYY stokunun yüzde 20'sinden fazlasını oluşturuyor; Hollanda yüzde 17 ve Avusturya yüzde 10; ardından Lüksemburg, ABD, İsviçre ve Fransa toplamda yüzde 20'lik bir paya sahip. 2019'da Çin'den gelen DYY ise sadece yüzde 1,8'lik bir paya sahipti! Güney Kore ile başa baş giden Çin'in yükseliş eğilimi Macaristan'ın Avrupa yöneliminin sorgulanması için bir gerekçe değildir. Bu mali ve coğrafi bir gerçektir. Macaristan'ın AB ve NATO gibi Batılı yapılara entegrasyonundan bahsetmeye gerek yok. Dolayısıyla 2020'den bu yana Asya sermayesine yönelik artan açıklık politikası, AB'nin azalan dinamizmi ve çok kutupluluk bağlamında gerekli olan, ortakları çeşitlendirme siyasetinin bir parçasıdır. Macaristan için tehdit, gerileyen bir metropole, yani bugün Batı Avrupa'ya olan münhasır bağımlılığında yatmaktadır.

AB’NİN BATI KANADININ ‘ÜSTÜNLÜK KOMPLEKSİ’

Aynı şirketin Almanya'da zaten bir fabrikası varken Macaristan'da bu fabrikanın kurulmasına karşı çıkılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu süreçte Batılı merkezlerin Macaristan'a karşı agresif ve belki de tehditkar davranışlarına şahit olacak mıyız?

Avrupa güvenlik ve çevre standartları doğal olarak CATL fabrikası için de geçerlidir. Macaristan'da bu tesisin kurulmasına yönelik muhalefet, bölge sakinlerinin rahatsızlığına, toprağın sunileştirilmesi vb. konulardaki endişelerine dayanmaktadır. Bunlar bu tür durumlarda tekrarlanan sorunlardır. Endüstriyel gelişme sevimli bir şey değildir, küresel ölçekte yaşanan acımasız ekonomik rekabet bağlamında bir gerekliliktir. En kötüsünden kaçınmamız gerekiyor: kitlesel işsizlik, ülkenin hayati güçlerinin göçü, yoksulluk ve kırılgan hale gelmenin getireceği diğer tüm olası sonuçlar… Macaristan'ı yüksek katma değere sahip sanayileşmiş bir ülkeye dönüştürme arzusu bu amansız gerçeklikten kaynaklanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, bir ülkede uygulanan sanayi projesi diğer ülkenin aleyhinedir. Bir diğer faktör de AB'nin doğu kanadının bir tür stratejik özerklik iddiasında bulunmasını kabullenmekte zorlanan Batılı ülkelerin üstünlük kompleksidir.

ORBAN, MACARİSTAN’I ‘KİLİT TAŞI’ OLARAK TANIMLIYOR

Çin küresel batarya üretiminin yüzde 79'unu gerçekleştirirken, onu yüzde 6 ile ABD ve yüzde 4 ile Macaristan takip ediyor. Macaristan'ın ikinci sırayı alma şansı var. Böyle bir hedef Macaristan'ın ulusal çıkarlarına uygun mu yoksa gereksiz bir hırs mı?

Yukarıda tanımladığımız ekonomik yetersizlik durumundan kurtulmak sabır ve beceri gerektirmektedir. Amaç, sinerji ve ulusal katma değer üreten bir ekonomik ekosistem yaratmaktır. Otuz yıllık Soğuk Savaş sonrası ekonomik küreselleşmenin ardından Mitteleuropa (Orta Avrupa), Macaristan'ın önemli, hatta stratejik bir rol oynayabileceği geniş bir oluşum olarak kendini göstermektedir. Macaristan'ın yaklaşımı yabancı sermayeyi çekmenin ötesine geçiyor. Bu tamamen küresel tedarik zincirine stratejik entegrasyonla ilgili. Bu açıdan bakıldığında, açık bir ekonomik çerçevenin korunması, hayatta kalması ve büyümesi için çok önemlidir. “Milliyetçi” olarak tanımlanan ulusal-muhafazakar bir hükümet için paradoksal görünse de, bu ekonomik korumacılığa karşı gerçek bir savunmadır. Viktor Orban hükümeti tarafından Macaristan'ın pozisyonunu tanımlamak için seçilen terim “kilit taşı”dır. Denize kıyısı olmayan bir ülkenin manevra alanına sahip olmasının tek yolu budur.

MACARİSTAN, AB-ÇİN İLİŞKİSİNİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN ÇABA GÖSTERİYOR

Macaristan'ın önemli bir batarya üreticisi haline gelmesinde Başbakan Orban'ın “Doğuya Açılma” politikasının etkili olduğunu söyleyebilir miyiz?

2012 yılında ODAÜ'ler ile Çin arasında aracısız bir forum sağlamak ve ticareti kolaylaştırmak amacıyla iddialı bir “16+1” ortaklığı kuruldu. Macaristan, Avrupa'nın Çin'e duyduğu güvensizliğin ardından bu doğrudan ilişkiyi geliştirmek için çaba sarf etti. Viktor Orban ülkesini ayrıcalıklı bir muhatap konumuna yerleştirmek için bizzat çaba sarf etti. Yeni İpek Yolu projesinin 10. yıldönümü için 2023 yılında Pekin'i ziyaret eden tek Avrupalı hükümet başkanı oldu. Xi Jinping ise 2024 baharında Budapeşte'ye geldi ve Fransa'da Cumhurbaşkanı Macron ile görüşmesinin ardından Avrupa turunun tek durağı Macaristan oldu. Bu avantajlı konum, Macaristan'ın kapsamı ve uygulanabilirliği henüz bilinmeyen yeni bir endüstriyel ivmede önemli bir oyuncu olmasını sağladı.

Batarya üretiminde kullanılan lityum madeninin rezervleri de, Avrupa ve dünya ekonomisi için önem taşıyor. Avrupa’nın en büyük lityum rezervini ise bir başka “asi” komşu olan Sırbistan barındırıyor. Aydınlık Avrupa, Temmuz 2024’te Batı Avrupa’nın Sırbistan’ı kendi tarafına çekmeye yönelik hamlelerini haberleştirdi. Haberde “Sırbistan hükümetiyle stratejik ortaklık anlaşması imzalayan Brüksel yönetimi hem hammadde tedarik etmeyi hem de Sırbistan’ı Asya’dan uzaklaştırmayı hedefliyor.” ifadelerine yer verilmişti. Alman Şansölyesi Olaf Scholz’un konuya ilişkin açıklamalarını “Scholz, Sırbistan’a sömürge muamelesi yaptı” başlığıyla duyurmuştuk. Scholz, “Bu proje, değişen dünyada Avrupa'nın hammadde tedarikinde egemen ve bağımsız kalmasına katkıda bulunmaktadır. Tüm dünyanın ihtiyaç duyduğu doğal kaynaklara sahip olacak kadar şanslı olan ülkelere AB, G20, G7 ve DTÖ bünyesinde bu kaynaklardan faydalanma şansı verilmelidir.” açıklaması yapmıştı.

 

Yorum Yaz